Hünkar
Özet
Münire , dönemin iyi yetişmiş bir Tanzimat paşası olan Faik Paşa'nın
kızıdır.Babası geleneklerine bağlı buna rağmen de konak yaşamını bilen
kibar bir adamdır. Faik Paşa kızını gözü gibi sever ve ona saygı
duyar.Hakkı Paşa ile komşudur.Hakkı Paşa ve Faik Paşa çocukluktan beri
arkadaşlardır bu arada . Birlikte büyümüşlerdir. Kızı Münire ve Hakkı
Paşa'nın oğlu Cemil de birlikte büyümüşlerdir. Münire çocukluğundan beri
Cemil'i sevmektedir, Cemil de ondan hoşlanmaktadır.Ama yenileşmenin
etkisiyle uçarı bir hayat yaşar . "Çapkın" olarak adlandır insanalar
onu.Bu da evlenme yaşına gelip babasından Münire 'yi istetirken başına
dert olur. Münire'nin babası çapkınlığından dolayı Münire'yi Cemil'e
vermez. Münire de her ne kadar Cemil Bey'le evlenmeyi istese de karşı
çıkamaz.Nasıl karşı çıksın ki zaten, o babasıdır.Onun dediği her şey
doğrudur. Tabi ki bu hem yetiştirilme tarzından ,hem de babasına olan
saygısından kaynaklanır.Bir gün Kazasker - sonradan Şeyhülislam- Nafi
Molla Münire 'yi oğlu Rüknettin'e ister.Babası da Münire'yi
Rüknettin'e verir.Münire de bu karara uyar ve Rünettin ile
evlenir.Düğünün nasıl geçtiğini anlamaz Münirecik ,taa ki Rüknettin'in
elini bedeninde hissedene kadar... O zaman kafasına dank eder
yaptığını.
O gece geçtikten sonra Mollaların Konak'ın sıkılmaya başlar.Ömür boyu
buna nasıl katlanacağını düşünür.Burada rahat değildir.Babasının
konağındaki kurallar buraya uymaz.Mollaların hayatı çok
cansızdır.Sıkıcıdır.Burada kendini yalnız hisseder.Arkadaşı da yoktur
burada.En önemlisi de Cemil Bey yoktur...
Konağa gelen Zeyrekli Fatma Hanım onun Cemil Bey'le gizlice buluşmasını
sağlar.Sonra devamı gelir bu gizli gizli olan buluşmaların .Münire 'ye
tekrar kan gelir.Kendini 16 yaşında hissetmeye başlar. Rüknettin Molla
ise bu sıralarda konakta çalışan hizmetçi kızlara alçakça bir şey
yapar.Onlara tecavüz eder.Bu olay duyulmasın diye hizmetçiler sıklıkla
konaktan atılır.
Bir süre sonra Rüknettin Habeşli bir kızı hamile bırakır ,tabi bu kızda
konaktan hemen atılır ama bu olay duyulmuştur.Bunu duyan Münire çok
sevinir.Çünkü artık hür olabilir. Hemen baba evine geri döner ve
olanları dadısına anlatır. Sonra annesi de duyar onları ve ona da
anlatır.Babası gelince de annesi ona anlatır .Babası da onun burada
yaşamasına izin verir .Artık resmen baba evine dönmüştür.
Cemil Bey'le tekrar görüşmeye başlar . Bu görüşmelere en büyük katkıyı
halası Şâhende sağlar. Ama bu buluşmaların hiçbiri Zeyrekli Fatma
Hanım'ın evindeki gibi keyifli gelmez Münire'ye .Bir zaman sonra Cemil
Bey'e bir sultandan evlilik teklifi gelir .Cemil Bey de bu teklifi kabul
etmez . Bu yüzden padişahın gazabına uğrayarak babası Hakkı Paşa
Anadolu'ya sürülür.Cemil Bey de babasıyla Anadolu 'ya gider .Münire de
kocasından boşanır bu sıralarda. Artık resmi olarak hürdür! Cemil Bey'le
evlenebilir ama bunun için onun geri dönmesi gerekir.Münire de
halasının evine taşınır ve onu beklemeye başlar.
Gel zaman git zaman Cemil Bey geri dönmez . Münire ,Cemil'i merak eder
ve halasının arkadaşı olan Eşref Paşa'nın karısı olan Pakize Hanımefendi
'den bunun nedenini öğrenmeye gider.Öğrendiğine göre Hakkı Paşa ölmüş,
Cemil Bey de orada bir hükumet memurunun kızıyla evlenmiştir.Yıkılır
Münirecik bu işittiklerine .Hayattan zevk almamaya başlar.Yıllar sonra
Pakize Hanımefendi'nin evinde katıldığı bir eğlencede Cemil Bey'in ona
söylediği o şarkıyı duyar.Söyleyen kişinin sesi hançer gibidir,sesin
billur gibi akıcı bir sesi olan Cemil'e ait olamayacağını düşünür.Ama
ses Cemil Bey'in sesidir. Yıllarca çektiği acılar sesi yansımıştır. Bunu
sonradan anlayacaktır. Bundan sonraki günlerde Cemil Bey'i karşısında o
halde görünce şok olur. Cemil Bey'in çektiği acılar sadece sesine değil
,vücuduna ,davranışlarına,tavır ve hareketlerine de yansımıştır.Hayal
kırıklığı o kadar üstün gelir ki Cemil Bey'e olan destansı aşkı son
bulur.
Yorum
Öncelikle
bu kitabı bulmak çok zordu.Hatta kendim alamadım bile . Akrabamızın
biri bulmuş-herkese söylemiştim kitabı var mı baksınlar diye-. Kitap bu
tarz kitapları sevenler tarafından güzel bulunulabilir ama ben
beğendiğimi pek söyleyemeyeceğim.
Bu kitaba puanım : 3/5
Münire'nin
kişiliği üzerinden yazılmış olduğu için biraz eğlenceliydi .Kitaba ve
yazara her zaman saygım vardır ama bu kitabı beğenmemi sağlamaz elbette.Ayrıca hikaye bir
anı defterinden alınmış . Karaosmanoğlu bunu belirtmek için " Bir eski
devir hanımının defterinden" diyerek kitabın adının altına bunu
yazdırmış.-Yaban da böyleymiş - Münire 'nin dört padişah görmüş olması da önemlidir. Tarih gibi hayatı vardır bu yüzden Münire'nin.Bu da kitabı
basit aşk hikayesinden çıkarıp , tarihle harmanlanmasını sağlar.
Yaşadıkları bu yaşam tarzı bana tersti açıkçası ben her ne kadar aileme
karşı saygılı olsam da bu yüzden onların istediği bir kişiyle
evlenmezdim.Onlar da istemezlerdi zaten de neyse.
Aynı zamanda kitabı anlamak ne güçmüş!Bir sürü bilmediğim kelime!
Onların bazıları bana tanıdık geldi.Mesela ; Habeş kızı,habeş saçına
dönmek . Sanırım bizdeki Arap saçı ,Arap saçına dönmekle aynı anlamda
kullanmış diye düşünmüştüm ilk okuduğumda . Araştırdığımda Habeş
Etiyopyalı demekmiş .Şaşırdım doğrusu ama bence yine de aynı
anlamdalar.Diğer sözcüklere bakamadım,cümlenin anlamından çıkarmaya
çalıştım.Çünkü yaklaşık 2 haftadır evde değilim.Annemin memleketindeyim ,
babamın ölümü yüzünden.Annem orada kalmak istemişti.Neyse şimdi
konumuza geri dönelim . İnternetim de bitmişti.Yanımda
sözlük falan da yoktu.Olsa bile bulabileceğimi sanmıyordum. Sözcükler çok
ağırdı çünkü.Yani anlayabildiğimi anladım , anlamadığım kaldı.
Buradan çıkardığım ders : Bütün aşklar bitebilir. Ne kadar destansı olursa da olsun her aşk bir gün elbet biter.
Aslında
ben zaten aşka inanmazdım ama olsun bu kitaptan içeriğiyle ilgili başka bir
şeyin çıkarılabileceğini sanmıyorum. Ben genel olarak hem bu kitapta
gördüğüm hem de diğer eski kitaplarda gördüğüm kadarıyla - Savaş ve Barış
,Hamlet vb.- dil sürekli değişebilen bir yapıya sahip.Eskiden
kullanılan kelimeler bize ne kadar yabancıysa ,şimdi kullandığımız
kelimelerde bir gün gelecekteki insanlığa yabancı olacak. Hayat
şartları,yetiştirilme biçimleri de aynı şekilde. Bizim yapabileceğimiz
tek şey bu değişime sahip çıkmak.Bu değişimi iyi ,faydalı bir yöne
çevirmek.Unutmayın gelecek biziz!
YAKUP KADRİ KARAOSMANOĞLU

27 Mart 1889’da Kahire’de doğdu . 13 Aralık 1974’te Ankara’da öldü.
Yazar, diplomat ve politikacıydı. Karaosmanoğulları’ndan Abdülkadir Bey ile
İkbal Hanım’ın oğludur. Yazar Burhan Asaf Belge’nin eniştesiydi. Yazar Murat
Belge’nin eniştesiydi. İlköğrenimine ailesiyle birlikte 6 yaşındayken
gittiği Manisa’da başladı. 1903’te İzmir İdadisi’ne girdi. Ömer
Seyfettin, Şahabeddin Süleyman ve Baha Tevfik ile burada tanıştı.
Babasının ölümünden sonra 1905’te annesiyle birlikte Mısır’a gitti.
Öğrenimini İskenderiye’deki bir Fransız okulunda tamamladı. 2’nci
Meşrutiyet’in ilanından kısa bir süre önce İstanbul’da geldi. 1908’de
başladığı İstanbul Hukuk Mektebi’ni bitirmedi. 1909’da Şehabettin
Süleyman aracılığıyla Fecr-i Âti topluluğuna katıldı. Muhit, Şiir ve
Tefekkür, Servet-i Fünun, Rübab, Türk Yurdu, Peyam-ı Edebi, Yeni Mecmua,
İkdam gibi dergi ve gazetelerde yazıları yayınlandı. 1916’da tedavi
olmak için gittiği İsviçre’de üç yıl kaldı. Mütareke yıllarında İkdam
gazetesindeki yazılarıyla Kurtuluş Savaşı’nı destekledi. 1921’de
Ankara’ya çağrıldı. “Tetkik-i Mezalim” komisyonundaki görevi nedeniyle
Kütahya, Simav, Gediz, Sakarya yörelerini dolaştı. Cumhuriyet’in
ilanından sonra 1923’te Mardin, 1931’de Manisa milletvekili oldu. Burhan
Asaf Belge’nin kız kardaşi Leman Hanım’la evlendi. 1932’de Vedat Nedim
Tör, Şevket Süreyya Aydemir, Burhan Asaf Belge ve İsmail Hüsrev Tökin
ile birlikte “Kadro” dergisini kurdu. 1934’te dergi kapatıldı. Tiran
elçiliğine atandı. 1935’te Prag, 1939’da La Hay, 1942’de Bern, 1949’da
Tahran ve 1951’de yine Bern elçiliklerine getirildi. 27 Mayıs 1960’tan
sonra Kurucu Meclis üyeliğine seçildi. Siyasal hayatının son görevi
1961-1965 arasındaki Manisa milletvekilliği oldu. Ulus gazetesinin
başyazarlığını yaptı. Anadolu Ajansı’nın Yönetim Kurulu Başkanı’ydı.
Ölümünden sonra Beşiktaş’ta Yahya Efendi Mezarlığı’nda toprağa verildi.
Çocukluktan
başlayarak babasının zengin kütüphanesinden yararlanıp okuma zevki
edindi. Mısır’daki günlerinde bu zevki geliştirdi. Yazarlığa Ümit,
Servet-i Fünun, Resimli Kitap gibi dergilerde başladı. Fecr-i
Âticiler’in “sanat kişiseldir” görüşünü paylaştığı ve “sanat için sanat”
yaptığı bu ilk döneminde “Nirvana” adlı bir oyun, makaleler, denemeler,
şiirler ve öyküler yazdı. Balkan Savaşı ve I. Dünya Savaşı sırasında
ülkenin içinde bulunduğu zor koşullar, sanat anlayışını değiştirmesine
yol açtı. Sanatın toplumsal işlevine de ağırlık vermeye başladı. Bu
ikinci dönem eserlerinde önce Ömer Seyfettin ve arkadaşlarının dilde
yenileşme çabalarına karşı çıktı. Sonra Ziya Gökalp’in de etkisiyle Yeni
Lisan ve Milli Edebiyat akımını benimsedi. Daha çok romancı yönüyle ön
plana çıktı. Bu türün edebiyatımızdaki önemli temsilcilerinden biri
oldu. Yazarlık yaşamı boyunca Batı edebiyatı özelliklerine de sıkı
sıkıya bağlı kaldı. Balzac, Flaubert ve Zola’dan etkilendi. Eserlerinde
belli tarihsel dönemleri ele aldı. Kiralık Konak I. Dünya Savaşı
öncesinin, Hüküm Gecesi II. Meşrutiyet’in, Sodom ve Gomore Mütareke
döneminin, Yaban Kurtuluş Savaşı yıllarının, Ankara Cumhuriyet’in ilk on
yılının, Bir Sürgün 2’nci Abdülhamid döneminin işlendiği romanlardır.
Panorama 1923-1952 yıllarını kapsar. 1955’ten sonra da anıları dışında
kitap yazmadı. Romanları arasında en ünlüleri Nur Baba, Kiralık Konak ve
Yaban’dır. İlk romanı Nur Baba, 1922’de kitap olarak basılmadan önce
gazetede yayınlandı.
ESERLERİNDEN BAZILARININ ÖZETLERİ:
KİRALIK KONAK
Naim Efendi, bir Osmanlı beyefendisidir.
Kızı Sakine Hanım, damadı Servet, torunları Seniha ve Cemile’yle aynı
konakta yaşamaktadır. Damat Servet, Batılı yaşam özentisine kapılmıştır.
Seniha da aynı anlayıştadır. Konağa gelen Hakkı Celis, Seniha’ya ilgi
duyar ve bu ikilinin arasında yasak bir aşk başlar. Seniha daha sonra
kardeşinin arkadaşı kumarbaz Faik’e de yönelir. Bu çalkantılar sonucu
Seniha Avrupa’ya kaçar. Servet konaktan taşınır. Hakkı Celis, Kurtuluş
Savaşı’na katılır ve şehit düşer. Naim Efendi konakta bir başına kalır.
Yapıtın Özellikleri ve Önemi
Yakup Kadri’nin ilk romanı olma özelliği
taşıyan eser, realist bir yaklaşımla kaleme alınmıştır. Roman;
Tanzimat, Meşrutiyet ve Cumhuriyet Dönemi kuşaklarının farklılıklarını,
çatışmalarını, özelliklerini yansıtması açısından önemlidir.
YABAN
Savaş gazisi Ahmet Celal, İstanbul’un
işgali üzerine emir eri Mehmet Ali’nin Porsuk Çayı kenarındaki köyüne
gider. Ahmet Celal, tek kolunu savaşta kaybetmiştir. Ahaliyi
aydınlatmaya çalışır; fakat halk Salih Ağa’ya inanır, Ahmet Celal’i
“yaban” olarak niteler. Yunanlılar bir gün köyü kuşatır. Köylü mücadele
etme yerine kaçmayı tercih eder. Ahmet Celal, köylü Emine’yle kaçarken
Emine yaralanır. Ahmet Celal Emine’nin eline anı defterini sıkıştırır ve
ortadan kaybolur. Sakarya Savaşı’ndan sonra bölgeye gelenler bu anı
kitabını bulur.
Yapıtın Özellikleri ve Önemi
Kurtuluş Savaşı’nı ele alan eser, anı
biçiminde yazılmıştır. Roman, aydın-köylü çatışmasını ele alması
açısından önemlidir. Tezli bir romandır.
ESERLERİ
ROMAN:
- Kiralık Konak (1922)
- Nur Baba (1922)
- Hüküm Gecesi (1927)
- Sodom ve Gomore (1928)
- Yaban (1932)
- Ankara (1934)
- Bir Sürgün (1937)
- Panaroma (2 cilt, 1953)
- Hep O Şarkı (1956)
ÖYKÜ:
- Bir Serencam (1914)
- Rahmet (1923)
- Milli Savaş Hikâyeleri (1947)
ŞİİR:
- Erenlerin Bağından (1922)
- Okun Ucundan (1940)
OYUN:
ANI:
- Zoraki Diplomat (1955)
- Anamın Kitabı (1957)
- Vatan Yolunda (1958)
- Politikada 45 Yıl (1968)
- Gençlik ve Edebiyat Hatıraları (1969)
MONOGRAFİ:
- Ahmet Haşim (1934)
- Atatürk (1946)
MAKALE:
- İzmir’den Bursa’ya (1922, Halide Edip, Falih Rıfkı Atay ve Mehmet Asım Us ile birlikte)
- Kadınlık ve Kadınlarımız (1923)
- Seçme Yazılar (1928)
- Ergenekon (iki cilt, 1929)
- Alp Dağları’ndan ve Miss Chalfrin’in Albümünden (1942)
