ACIMAK
Kitap adı : Acımak
Yazar : Reşat Nuri Güntekin
Yayınevi: İnkılâp
Sayfa sayısı :159
Yazım Türü: Roman
İçerik Türü: günlük,acımak,insanlık
Eserin İlk Basım Yılı: 1928
Eserin İlk Basıldığı Dil : Osmanlıca
Elimdeki Eserin Basım Yeri: İstanbul
Karakterler
- Zehra:Mesleğini çok seven,öğrencilere en iyiyi vermeye çalışan idealist bir öğretmendir.Acıma duygusu yoktur.Kara kuru ,ufak tefek kızdır.Billur gibi taze bir sesi vardır.Kuvvetli bir irade sahibi ve etrafındakilere çok tatlı muamele etmekle beraber emretmeyi bilen biridir.Donuk esmer bir çehresi,irice bir burnu,çıkık elmacık kemikleri, kuvvetli bir çehresi ve küçük siyah gözleri var.Güzel biri değildir.
- Tevfik Hayri:Maarif Müdürüdür.Örnek bir yöneticidir.Zehra’ya babacan bir tavırla yaklaşmaktadır.
- Şerif Hayri Bey:Bölgenin vekilidir.
- Vehbi Bey: Zehra’nın eski komşusudur.Babasının zor zamanında ona yardım etmiştir.
- Mürşit Efendi:Doğrulukçu,namuslu,başarılı bir memurdur.Ailesinin mutlu olması in her fedakarlığı yapmıştır.
- Meveddet Hanım:Zehra’nın annesi.Hiç bir şeyden memnun olmayan kocasını aldatmış bir kadın.
- Mesadet Hanım :Yalıda oturan zengin bir bayandır.
- Necip Bey : Mesadet Hanım’ın kardeşi,Meveddet Hanım’ın aşığıdır. Mürşit Bey'e iş vermiştir.
- Feriha:Zehra’nın ablası.Anne ve büyük annesinin kötü huylarını edinmiştir.Yoksunluk ve sefalet içinde büyüyen bir çocuktur.
- Vehbi Efendi:Yetmiş yaşlarında emekli bir tabur katibidir.
- Tahir Efendi: Maarif başkatibi.Elli yaşlarındadır.
- Abdüssamet Bey: İyiliksever bir adamdır.
- Cevdet Bey : Sarayda teşrifat nazırıdır.Mürşit’in mektepten arkadaşıdır.
- Fadıl Efendi: Nazik,kibar bir adamdır.Mal müdürüdür.
ROMANDA GEÇEN MEKANLAR
- BEYLERBEYİ’NDEKİ ESKİ YALI
- EYÜPSULTAN,
- SİVAS,
- DİYARBAKIR
DİL VE ÜSLUP
Reşat Nuri Güntekin" Acımak" adlı eserini Osmanlıca yazmıştır. Osmanlıca da Farsça ,Arapça dillerinin karışımı bir dil olduğu için çoğu kelime dilimize yabancıydı ama genel olarak sade kelimeler kullanılarak oluşturulmuş akıcı bir anlatım vardı.Eserin Geçtiği Zaman
Reşat Nuri , eserini üç-dört günlük bir süre içinde geliştirmiştir ama Mürşit Efendi 'nin günlüğü yaklaşık otuz -otuz beş yıllık bir geri dönüş imkanı sağlar ve bu da anlatımda zaman genişliğini arttırır.Eserde zaman atlamaları 'döneli on sene oldu' gibi ifadelere yer verilmiştir.Konusu
Babası yüzünden acımasız olan idealist bir öğretmen olan Zehra 'nın babasının günlüğünü okuyarak geçmişi ile ilgili doğru bilgileri öğrenmesi.Ana fikri
Bir konu ,kişi hakkında her şeyi öğrenmeden onlar hakkında kesin yargı vermemeliyiz. Kısacası ön yargılı olmamalıyız.Özet
Zehra mektebin başmuallimidir.Yeni eğitim öğretimin bütün gereklerini yerine getirir,öğrencilerle bire bir ilgilenir;fakat öğrencilerin yaptıkları yanlışları asla affetmez.İçinde acıma duygusunu barındırmaz. Maarif Müdürü de Zehra’nın bu özelliğinden şikayetçidir. Çeşitli zamanlarda uyarmış olmasına rağmen hiçbir değişiklik görmemiştir. Maarif Müdürü Tevfik Hayri ile Vekil Şerif Hayri Bey Zehra’nın okulunu ziyarete giderler.Şerif Hayri Bey Zehra’ya babasının hasta olduğunu, bu nedenle İstanbul’a gidip babasını görmesini ister fakat Zehra babasının olmadığını ,o kişinin başka birisi olabileceğini söyler. İki gün sonra Maarif Müdürü’ne bir telgraf gelir.Zehra’nın babası Mürşit Efendinin ölmek üzere olduğunu, muallimin hemen yola çıkmasını bildirir. Müdür Zehra’yı çağırtarak hemen gitmesini ister.Fakat Zehra yine karşı gelir. Müdür fazla üstelemez. Biraz sonra hazırlanmış, elinde çantasıyla Zehra gelir ve gitmeye karar verdiğini söyler. Zehra İstanbul yolunda babasının ailesine yaptıklarını annesini, ablasını ve anneannesini nasıl öldürdüğünü ve en sonunda da kendisini bir yatılı okula verip hiç arayıp sormamasını düşünür. İstanbul’a varır. Eski komşuları Vehbi Bey kendisini karşılar.
Niçin daha önce
gelmediğini, babasının ‘Zehra, Zehra’ diye öldüğünü söyler. Eve
vardıklarında babasının başında birkaç kadın vardır.babasını görmek
istemez. Kendisine babasının eşyalarının bulunduğu sandığın anahtarı
verilir. Aslında bunu hiç istemez fakat sandığı açar, içinde bir günlük
vardır. Günlüğü okumaya başlar. Babasının ilk memuriyet yıllarını,
annesiyle evlenmesini, anneannesinin davranışlarını okur. Zehra daha
önce bildiği şeylerin hepsini tam tersi olduğunu öğrenir.Aslında bu
olaylarda bütün suçlunun annesi ve anneannesi olduğunu anlar. Bundan
sonra içinde bir acıma duygusu oluşur.Hemen gidip babasının ayağını
öper.Birkaç gün sonra okuluna tekrar döner ve artık Zehra’nın hiçbir
eksiği kalmamıştır.Artık Zehra acımayı öğrenmiştir.
Hayatımda ilk defa Reşat Nuri Güntekin eseri okudum ve beğendim.
Kitaba puanım : 4 / 5
Açıkcası kitabın çoğunun günlük - aslında hatıra defteri- şeklinde olması hoşuma gitti. Kolay okunmasını sağladı. Günlük okumayı veya yazmayı sevmeyen ben bile böyle oluşunu sevdim.
Ben Zehra'nın yerinde olsaydım Zehra'nın yaptıklarını yapmazdım. Çünkü, o küçükken sorgulamayıbilmiyordu. Ailesi ona öğretmemişti. Fakat ben biliyordum. Bneim ailem bana sorgulamayı öğretmişti. Büyüdüğü zaman sorgulamayı öğrense bile babasına duyduğu nefret yüzünden babasının ona yaptıklaırını -aslında yaptığı sandıklarını- sorgulamadı. Yaşadıkları için çok sevdiği annesini suçlamaktansa ,nefret ettiği babasını suçladı. Yani kolay olanı seçti.
Çoğumuz sevdiğimiz insanların saf melek olduğunu sanarız ama onların bile şeytan oldukları yznları vardır. Yani hiçbir insan ne saf melek ne de saf şeytandır. İyilik ve kötülük bakımından melezdir.Doğum anında saf iyi gibi gözükürler ama hayat şartları onların kötü taraflarını ortaya çıkaracaktır. Bu yüzden insan olarak adlandırılırız.
Daha öncede belirttiğim gibi ben Zehra'nın yaptıklarını yapmazdım. Çünkü, insanların melez canlılar olduklarını biliyorum . Yaşadıklarımı sorgularım . Kimin suçlu olduğunu bulmaya çalışırım.Zehra gibi acımasız olmazdım. Her ne kadar acıma duygusunu sevdiğim söylenemese de onla kendimi tam insan olarak hissediyorum.
Aslında bu eserin anafikrini yukarıda belirtmiştim . Şimdi onu farklı bir şekilde açıklayacağım :
Sorgulamayı bilin. Sorgulamazsanıx size söylenen herşeyi kabul edersiniz. Koyun , kuzu gibi güdülmeniz gerekir. Öyle bir sorgulayın ki hayatınızı aklanızdaki bütün soruların yanıtlarını bulun.
Bu kitabı okurken dinlediğim müzikler bu linktedir : http://thephoenixslibrary.blogspot.com/2016/04/muzik-listesi-acmak.html
Aldığım alıntılar ise bu linktedir : http://thephoenixslibrary.blogspot.com/2016/04/acimaktan-alintilar.html
922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilen ve aynı yıl katip olarak basılan “Çalıkuşu” romanıyla ünlendi. Bu romanı önce “İstanbul Kızı” adıyla oyun olarak yazmıştı. O dönem koşullarında sahneye konulması olanağı çıkmayınca romana dönüştürdü. Türk edebiyatında gerçekçi romana yönelimin ilk örneklerinden olan Çalıkuşu, dili, anlatımdaki rahatlığı, duygusal yanlarıyla uzun yıllar güncelliğini koruyan bir eser oldu. Sinema ve televizyona da uyarlandı. Romanda, iyi bir eğitim görmüş ve bir aşk nedeniyle hüsran yaşamış İstanbullu genç öğretmen kadın Feride’nin tanıklığıyla Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı’ndaki hali yansıtılır. Farklı yaşam biçimleri, farklı anlayışlar, farklı gelenek ve görenekler, toplumsal çatışmalar Feride’nin gündelik yaşamı ve duygu dünyasıyla iç içe verilir. 1927’den sonraki romanlarında da üslubunun temel yapısını değiştirmeden toplumsal sorunlara eğildi. Romanlarında sayısız insan tipi yarattı. Çoğunlukla erkek olan kahramanlarını, dış görünümlerinden çok psikolojik özellikleriyle yansıttı. Mizaha daha geniş yer verdiği öykülerinde de aşk, yalnızlık, fedakarlık, dostluk, ihanet gibi temalar kullandı. Anadolu gezileri sırasındaki gözlemlerini “Anadolu Notları” adıyla kitaplaştırdı. Öğrenciler için kitaplar yazdı, çeviriler yaptı.
OYUNLAR:

GEZİ:
EĞİTİM:
Yorum
Bu kitabı okurken başta biraz sıkılmıştım ama sonradan olacakları merak ettim. Acaba Mürşit Efendi iyi biri mi,hayat şartları mı onu böyle yapmış,meveddet Hanım neden bu kadar iyilik meleği gibi yoksa bir şeytan mı " bu tür sorular kafamda oluşmaya başladı.Bende bu sorularıma yanıt aramak için kitabı en kısa sürede bitirmeye çalıştım ve bitirdim.Hayatımda ilk defa Reşat Nuri Güntekin eseri okudum ve beğendim.
Kitaba puanım : 4 / 5
Açıkcası kitabın çoğunun günlük - aslında hatıra defteri- şeklinde olması hoşuma gitti. Kolay okunmasını sağladı. Günlük okumayı veya yazmayı sevmeyen ben bile böyle oluşunu sevdim.
Ben Zehra'nın yerinde olsaydım Zehra'nın yaptıklarını yapmazdım. Çünkü, o küçükken sorgulamayıbilmiyordu. Ailesi ona öğretmemişti. Fakat ben biliyordum. Bneim ailem bana sorgulamayı öğretmişti. Büyüdüğü zaman sorgulamayı öğrense bile babasına duyduğu nefret yüzünden babasının ona yaptıklaırını -aslında yaptığı sandıklarını- sorgulamadı. Yaşadıkları için çok sevdiği annesini suçlamaktansa ,nefret ettiği babasını suçladı. Yani kolay olanı seçti.
Çoğumuz sevdiğimiz insanların saf melek olduğunu sanarız ama onların bile şeytan oldukları yznları vardır. Yani hiçbir insan ne saf melek ne de saf şeytandır. İyilik ve kötülük bakımından melezdir.Doğum anında saf iyi gibi gözükürler ama hayat şartları onların kötü taraflarını ortaya çıkaracaktır. Bu yüzden insan olarak adlandırılırız.
Daha öncede belirttiğim gibi ben Zehra'nın yaptıklarını yapmazdım. Çünkü, insanların melez canlılar olduklarını biliyorum . Yaşadıklarımı sorgularım . Kimin suçlu olduğunu bulmaya çalışırım.Zehra gibi acımasız olmazdım. Her ne kadar acıma duygusunu sevdiğim söylenemese de onla kendimi tam insan olarak hissediyorum.
Aslında bu eserin anafikrini yukarıda belirtmiştim . Şimdi onu farklı bir şekilde açıklayacağım :
Sorgulamayı bilin. Sorgulamazsanıx size söylenen herşeyi kabul edersiniz. Koyun , kuzu gibi güdülmeniz gerekir. Öyle bir sorgulayın ki hayatınızı aklanızdaki bütün soruların yanıtlarını bulun.
Bu kitabı okurken dinlediğim müzikler bu linktedir : http://thephoenixslibrary.blogspot.com/2016/04/muzik-listesi-acmak.html
Aldığım alıntılar ise bu linktedir : http://thephoenixslibrary.blogspot.com/2016/04/acimaktan-alintilar.html
REŞAT NURİ GÜNTEKİN
25 Kasım 1889’da İstanbul’da doğdu. 7 Aralık 1956’da Londra’da öldü. İlk öğrenimini Çanakkale‘de Mekteb-i İptidai’de yaptı. Mekteb-i Sultani’de (Galatasaray Lisesi) ve İzmir’de bir Fransız okulunda öğrenim gördü. Sınavla girdiği Darülfünun-ı Osmani Ulum-ı Edebiyat Fakültesi’ni 1912’de bitirdi. Fransızca öğretmeni olarak Bursa Sultanisi’ne atandı. 1916-1919’da İstanbul’da Vefa ve Erenköy liselerinde müdürlük yaptı. 1931’de Milli Eğitimmüfettişi oldu, bütün Anadolu’yu dolaştı. 1939-1943 arasında Çanakkale milletvekiliydi. 1947’de Milli Eğitim Başmüfettişliği’ne getirildi. 1950’de Paris’te Kültür Ateşesi ve UNESCO’da Türkiye temsilcisi oldu. 1954’te emekliye ayrıldı. Bir süre İstanbul Şehir Tiyatroları Edebi Kurul üyeliği yaptı. Kanser tedavisi için gittiği Londra’da yaşamını yitirdi. Cenazesi İstanbul’a getirildi, Karacaahmet Mezarlığı’nda toprağa verildi. Yazı hayatına Birinci Dünya Savaşı sonlarında başladı. İlk eseri “Eski Ahbap” isimli uzun öykü, 1917’de “Diken” dergisinde yayınlandı. 1819-1919’da Zaman gazetesinde “Temaşa Haftaları” başlığıyla tiyatro eleştirileri yazdı. Bu dönemde Şair, Nedim, Büyük Mecmua, İnci, Diken dergileri ile Dersaadet ve Zaman gazetelerinde yayınlanan öykü, roman ve oyunlarında kendi adının yanısıra “Hayrettin Rüştü, Mehmet Ferit, Cemil Nimet” gibi takma isimler kullandı. Mizah ve magazin yazılarını da “Ateşböceği, Ağustosböceği, Yıldızböceği” gibi isimlerle yayınladı.
922’de Vakit Gazetesi’nde tefrika edilen ve aynı yıl katip olarak basılan “Çalıkuşu” romanıyla ünlendi. Bu romanı önce “İstanbul Kızı” adıyla oyun olarak yazmıştı. O dönem koşullarında sahneye konulması olanağı çıkmayınca romana dönüştürdü. Türk edebiyatında gerçekçi romana yönelimin ilk örneklerinden olan Çalıkuşu, dili, anlatımdaki rahatlığı, duygusal yanlarıyla uzun yıllar güncelliğini koruyan bir eser oldu. Sinema ve televizyona da uyarlandı. Romanda, iyi bir eğitim görmüş ve bir aşk nedeniyle hüsran yaşamış İstanbullu genç öğretmen kadın Feride’nin tanıklığıyla Anadolu’nun Kurtuluş Savaşı’ndaki hali yansıtılır. Farklı yaşam biçimleri, farklı anlayışlar, farklı gelenek ve görenekler, toplumsal çatışmalar Feride’nin gündelik yaşamı ve duygu dünyasıyla iç içe verilir. 1927’den sonraki romanlarında da üslubunun temel yapısını değiştirmeden toplumsal sorunlara eğildi. Romanlarında sayısız insan tipi yarattı. Çoğunlukla erkek olan kahramanlarını, dış görünümlerinden çok psikolojik özellikleriyle yansıttı. Mizaha daha geniş yer verdiği öykülerinde de aşk, yalnızlık, fedakarlık, dostluk, ihanet gibi temalar kullandı. Anadolu gezileri sırasındaki gözlemlerini “Anadolu Notları” adıyla kitaplaştırdı. Öğrenciler için kitaplar yazdı, çeviriler yaptı.
ESERLERİ
ROMAN:- Çalıkuşu (1922)
- Gizli El (1924)
- Damga (1924)
- Dudaktan Kalbe (1925)
- Akşam Güneşi (1926)
- Bir Kadın Düşmanı (1927)
- Yeşil Gece (1928)
- Acımak (1928)
- Yaprak Dökümü (1930)
- Kızılcık Dalları (1932)
- Gökyüzü (1935)
- Eski Hastalık (1938)
- Ateş Gecesi (1942)
- Değirmen (1944)
- Miskinler Tekkesi (1946)
- Harabelerin Çiçeği (1953)
- Kavak Yelleri (ölümünden sonra 1961)
- Son Sığınak (ölümünden sonra 1961)
- Kan Davası (ölümünden sonra 1962)

- Gençlik ve Güzellik (1919)
- Roçild Bey (1919)
- Eski Ahbap (1919)
- Tanrı Misafiri (1927)
- Sönmüş Yıldızlar (1928)
- Leyla ile Mecnun (1928)
- Olağan İşler (1930)
OYUNLAR:
- Hançer (1920)
- Eski Rüya (1922)
- Ümidin Güneşi (1924)
- Gazeteci Düşmanı-Şemsiye Hırsızı-İhtiyar Serseri (Üç oyun birarada, 1925)
- Taş Parçası (1926)
- Hülleci (1926)
- Bir Köy Hocası (1928)
- Babür Şah’ın Seccadesi (1931)
- Bir Kır Eğlencesi (1931)
- Ümit Mektebinde (1931)
- Felaket Karşısında-Gözdağı-Eski Borç (Üç oyun birarada, 1931)
- İstiklal (1933)
- Vergi Hırsızı (1933)
- Bir Yağmur Gecesi (1943)
- Balıkesir Muhasebecisi (1953)
- Tanrıdağı Ziyafeti (1955)
- Yaprak Dökümü (ölümünden sonra 1971)
- Eski Şarkı (ölümünden sonra 1971)


GEZİ:
- Anadolu Notları (ilk cildi 1936; ikinci cildi 1966)
EĞİTİM:
- Dil ve Edebiyat: Türk Kıraati (1930)
- Fransızca-Türkçe Resimli Büyük Dil Kılavuzu (1935)